Astroloji Nedir?

Astroloji kelime olarak, ‘’yıldızların söylemi’’ anlamına gelir. Eski Yunancada, aster (yıldız) ile logos (söylem) kelimelerinin birleşimiyle oluşmaktadır. Yıldızların söylemini okumak ve dinlemek, bizim kendimizle tanışıklığımızı geliştirir. Böylelikle, kendimize olan bu aşinalığımız, kişiliğimizi geliştirmemize, davranışlarımızı biçimlendirmemize katkıda bulunur. Kendi kontrolümüzü elimize almamızla birlikte, hayatımızdaki olaylara ne teğet geçeriz ne de boyun eğeriz. Tam tersine eyleyen, yönlendiren bireyler olarak daha anlamlı hayatlar yaşarız.

Astroloji, olayların insanlara doğru değil, insanların olaylara doğru gittiğini unutmamamız gerektiğini bize hatırlatır. Kendi hayatımız üzerinde etkiyen insanlar olarak, yaşadıklarımızı kontrol altında tuttuğumuzda, bizzat kendi kaderimizin efendisi haline gelip, gelecek kaygısının yarattığı sıkıntılardan uzaklaşabiliriz.

Astroloji, zihinsel yetilerimize hitap eder. Zihinsel yetilerimiz, sahip olduğumuz en güçlü özelliklerimizdir. İçinde büyük potansiyeller taşır. Her bir insan, doğuştan sahip olduğu potansiyelleri geliştirme imkanına sahiptir. Çoğu zaman, doğduğumuzda sahip olduğumuz bu imkanları, çocukluğumuzdan ya da geçmişimizden gelen psikolojik problemlerle önünü tıkarız. Bize problem oluşturan yaşanmışlıklarımızdaki bu olumsuz noktaların farkına varmak durumundayız. Astroloji, doğum haritası yorumu aracılığıyla olumsuz noktaların yanındaki göremediğimiz diğer olumlu noktaları göz önüne serer.

Astroloji, hem kişisel bir kulak veriş, projelerimizi gerçekleştirmeye bir destek, hem de aynı zamanda daha iyi yaşamak için öneriler sunan, kendi kendimizi tanımamıza imkân veren bir yardım elidir. Yıldızların söyleminin, bize tutulan bir ayna olarak farkındalığımızı artırdığının düşüncesi, tarihte Pythagoras’ın yaklaşımıyla başlamıştır. Pythagoras, tüm yıldızların bir hayatı olduğunu ve bir akılla donatıldığını düşünüyordu. Kâinatı, kozmik bir telli çalgı, bir lir gibi görüyordu. Bu çalgı çaldıkça adeta şarkılar hayat bulurdu. Çinli taoistler de, Pythagoras ile aynı dönemde, uzayda her şeyin bir ses yaydığı düşüncesindeydiler. Bugün uzayda gezegenlerin ve yıldızların radyofonik ses yayan kaynaklar olduğunun tespit edilmesi, eskilerin düşüncelerine yabancı değildi. Pythagoras’tan önce Babilliler, insanın kaderin elinde oyuncak olduğuna inanıyorlardı. Pythagoras ise, insanın kaderine boyun eğmediği görüşündeydi. Bu yaklaşımıyla birçok bakımdan astrolojiye bakışı değiştirdi. Mezopotamyalılar bu yaklaşımı izlediler. Astroloji, daha sonra uzun bir dönem, kralların, hükümdarların, devlet adamlarının dikkate aldığı ve danıştığı bir alan olarak, dünyada olup bitenler üzerinde etkide bulundu.

Astrolojide, 1783 yılında Uranüs’ün keşfiyle, her şey yeniden gözden geçirildi. O zamana kadar derinliğin psikolojisi bilinmiyordu. Uranüs ve onun ötesinde bulunan gezegenler, konum olarak bizim gözle görülebilir mesafemizde değildirler. Bu satürne-aşırı gezegenlerin hepsi bilinçaltı üzerinde etkide bulunuyorlardı. Jung da ve Freud da, bilinç altını inceleyerek, bu tür gözle görülmeyen alanların keşfine katkıda bulunmadılar mı? 1980’den itibaren dünya astrolojisi ile bireysel astroloji birbirinden ayrıldı. Günümüzde döngüleri, bir yazgı değil doğal bir şey gibi görmeye başladık ; kış mevsiminin kötü bir şey değil, sadece arzulanana göre daha zor bir dönem olmasını düşünmemiz böyledir. Döngüler, her şeyin dengelenmesi için yaşanması gereken zorlukların da doğal olarak yaşanmasını sağlarlar.

Astroloji, bu bakış açısına uygun olarak, döngüleri hesaplayarak, evrensel uyum içinde dengelenmemize yardım eder.
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.